13 Eylül 2010

Hayatımın on yılı ve bazı kırıntılar - 2

Kaldığım noktadan gidebileceğim kadar gitmeye çalışacağım bugün de...

Sıranın altına eğildiğimde gerçekten de beni küçük bir kağıt ve içinde bazı notlar bekliyordu. Neler yazdığını hatırlayabileceğimi sanmıyorum çünkü orada bu tanışma aşamasının devamı niteliğinde bazı cümleler yeralıyordu. Diyaloğun heyecan verici pek çok yanı vardı; mektubu bırakan kız beni tanımıyordu, ben de onu tanımıyordum. Ama bir şekilde bir ortak yanımız vardı, ve bu ortak yanı en olmayacak ortamda ve en olmayacak şekilde keşfediyorduk. Gizem her zaman çekicidir, özellikle de teenagersanız. Bunun farkında olduğumu sanmıyorum o dönemde, sadece şimdi o döneme dönüp baktığım zaman farkettiğim detaylar bunlar.

Mektuplaşmaların sonucunda bu kızı gerçekten yüzyüze tanımak istediğimi farketmiş ve ona en son bunu belirten bir not bırakmıştım. Ertesi gün günlerden Cuma idi ve sıramın altında son defa bulduğum bir notta şunlar yazılıydı: "Bu sabah ilk iki saat Beden Eğitimi var, tenefüste spor salonunun önüne gelirsen tanışırız."

O dönemde sınıfta en yakın arkadaşım Şükrü'yü yanıma aldım ve tanışmaya spor salonunun önüne gittim. (bu arada Şükrü de evli ve bir çocuk sahibi, bir gün belki bu satırları o da okur. çok selamlar) O da kendi arkadaşlarından birini almış spor salonunun önünde beni bekliyordu. Çok net bir kare hatırlıyorum; arkadaşının arkasından hafifçe kenara eğilmiş bana bakan bir çift sevimli göz ve gülümseyen inanılmaz derecede güzel bir yüz ifadesi. Hayatta şanslı olduğunu hissettiren anlardan biriydi, o berbat okulda bir kızla tanışıyordum, bu kız Afyonlu değildi, benimle aynı dili konuşabiliyordu ve güzeldi. Gerçek ismini kullanmaktan kaçınmayacağım: Nidan. (alışılmadık bir tanışma ve alışılmadık bir isim, galiba bir uzakdoğu sporuna ilişkin bir terim, merak eden araştırsın)

Tanışma faslı bu derece garip olan bir arkadaşlığın sonrası da oldukça farklı gitti. Öylesine garip bir dönemdi ki bu, hiç tahmin edilesi bir ilişkimiz olmadı Nidan ile. Ben ısrarla onu ve bana olan ilgisini görmezden geldiğimi veya gerçekten göremediğimi çok sonraları farketmiştim.

Nidan derslerin bitişinden sonrasında beni kendi sınıfına çağırıyordu hadi biraz konuşalım seninle diye. Burada zaten o saatlerde kimsecikler olmuyordu ve biz de havadan sudan konuşuyorduk. Deprem sonrası bazı psikolojik sorunları olduğunu ve zaten yabancısı olduğu bir çevrede yalnızlığını en iyi benimle paylaştığını bu dönemde farketmiştim ama bu ihtiyacını bir ilişki düzeyine taşıma istekliliğini görmezden gelişimi daha detaylı anlatmam gerekir sanırım.

Biraz ağır gidiyorum ama gerçekten de atlamak istemediğim detaylar var. Zaten on yılın hesabını uzun uzadıya tutmuş değilim, burada da o derece uzun bir yazı dizisi olmayacağının garantisini verebilirim.

Şimdilik devamını bir sonraki yazıya bırakıyorum, yeniden görüşmek üzere...

12 Eylül 2010

Hayatımın on yılı ve bazı kırıntılar...

Bu hikayeyi beni yakından tanıyan pek çok arkadaşım bilir. Galiba kendime örnek teşkil etsin diye karalıyorum buraya, tarihin tekrarını önleyebilmek için veya...

Yıl 1998, liseye başlıyorum. Yer: Afyon. Kelimelerle anlatılamayacak kadar kötü, kendimi sadece derslere verip kurtulmam gerektiğini bir sonraki sene keşfediyorum. Lise 1 den 2ye geçişte hayatımda ilk defa bir kız arkadaş ediniyorum, onda da okuldaki ortaçağ kafalı müdürler yatılı okuyan kız arkadaşımı tehdit edip benden ayırıyorlar. (bahanesi namus, babaları kızlarını okuldaki yetkili merciilere emanet etmiş, ben yatılı olmayan kızlarla ilgilenecekmişim!) düşünmesi çok komik geliyo, bir de yaşadığınızı düşünün.

Hikaye zaten ilk kız arkadaşımla ilgili değil. O şu anda evlenmiş, mutlu mesut hayatına devam ediyor, daha da mutlu olmasını dilerim buradan.

Bu ayrılık hikayesinin geçtiği okul yazıdan da anlamış olacağınız üzere bir kız yatılı bir lise. Anadolu Öğretmen Lisesi. (Merak edenlere, öğretmen lisesinde okudum ama üniversitede öğretmenlik okumadım. Ek puanı bilmemnesi olmasına rağmen okumadım.) Köylü kafalı insanların arasından sıyrıldığım için kendimi başarılı ve şanslı addetmem yersiz olmaz diye tahmin ediyorum.

1998 - 1999 döneminde başladığım lise hayatımın ilk yazında tüm Türkiye'yi derinden sarsan o meşhur depremi yaşıyoruz. Ben yaşamayanlardanım ve bu nedenle kendimi şanslı hissediyorum çünkü o sırada Çeşme'de bir gençlik kampındaydım, sabah uyandığımızda öğrenmiştik bütün ülkenin yerle bir olduğunu...İzmit merkezüslü deprem sonrası benim okuluma da deprem bölgesinde okulları yıkılan pek çok öğrenci kaydırılmış, bu öğrencilerin yatılı olarak eğitim hayatlarına devam etmeleri sağlanmıştı.

Okul hayatı oldukça ağırdı, yanlış hatırlamıyorsam mesai yapar gibi haftada 40 saat derse giriyordum. Benim için sınıfta gün bittiğinde bu yatılı öğrenciler için günün yarısına gelinmiş oluyordu herhalde, çünkü onlar bir de etüdlere giriyorlardı. Lise 2. sınıfa bir ilave de dershane yaşamının başlaması idi, böylece hayatım giderek Afyon'dan kurtulmak üzere derslere sonuna kadar asılmaya başlamak eksenine kayıyordu. Bu arada da bu ilk kız arkadaşımdan ayrılışımın etkilerinden sıyrılmaya çalışıyordum.

Şunu da ilave etmeden geçersem her şey eksik kalacak; ortaokul 2. sınıftan itibaren sert müzikler dinlemeye başlayışım, heavy metal, hardcore, punk, vs gibi pek çok müzik türünde o zamanın EKO TV'sinde Güven Erkin Erkal'ın sunduğu programlarda izlediğim gruplardan etkilenişim sonucunda kendimi Afyon ve onun çevresinden soyutlamam bu hikayenin başlangıcına en önemli etkendir.

Bu nasıl oldu peki? Bir sabah sony walkmen'imle okula girdim. Sırama oturduğumda hiç beklemediğim bir şeyle karşı karşıya kaldım: Sıramın üstüne tükenmez kalemle özenle karalanmış bir KORN yazısı! bunda şaşılacak ne var diyebilirsiniz, çok normal karşılarım. Ama bu kadar köylü tipin arasında hem de Afyon gibi bir yerde o tarihte, hem de gelip de benim sırama böyle bir şeyin yazılmış olması bana çok şaşırtıcı gelmişti. Gün sonunda etüd yapıldığını bildiğim için eski kız arkadaşımın yazdığını sanmıştım ama bizim gibi Lise 2. sınıflar değil, Lise 1ler etüd yapıyormuş, biraz araştırınca öğrendim. Dolayısıyla o yazmış olamazdı.

Yazıdaki bir gariplik, bilenler çok iyi bilir; Korn eğer müzik grubu olan Korn ise R harfi ters yazılır. Benim sırama yazılan ise düz R harfi ile yazılmıştı. Ben o günün sonunda yazının 0sahibinin yine benim sırama oturacağını tahmin ederek o yazının kenarına küçük bir not bıraktım (kimse anlamasın diye de yarım yamalak ingilizcemle ingilizce yazmıştım notumu, okuldaki ingilizce düzeyi berbattı): "who wrote this? Why my desk? Should not the R be reverse?"

Beklediğim gibi bir cevap gelmiş ertesi gün, sıranın üzerinde benim sorularımın karşısında: "Do you know Korn? yes, the r should be reverse. Why do you want to learn who i am?"

Uzatmayayım; bu sorunun üzerine gelip benim sırama korn yazıyor olmasının niyetli bir durum olup olmadığını, çünkü bu grubu benden başka dinleyebileceğini düşündüğüm birisini tanımadığımı, bu nedenle de yazının sahibini öğrenmek istediğime dair bir not yazıp çıktım. Ertesi gün geldiğimde ben de uzun uzun bir cevap beklememe rağmen sıraya küçük bir not düşülmüştü: senin için sıranın altına bir mektup bıraktım, cevabını orada bulacaksın...





Devamı gelecek!
Powered By Blogger

İzleyiciler