14 Aralık 2009
İstanbul İstanbul
12 Şubat 2009
Stad ve Maç İzlenimleri

"İzmir Atatürk Stadı'nda maç izlemedim" demem artık. Burada 2,5 yıldan daha uzun bir zamandır yaşıyorum; ama çok da keyif vermediğini bildiğim Atatürk stadında maç izlemeye gitmemiştim. Haklıymışım... 11.02.2009 / Türkiye - Fildişi Sahili maçı da benim açımdan çok da keyifli geçmedi. Bunun bence en önemli nedeni maçın oynandığı İzmir Atatürk Stadyumu. Bu yazıya da stad ile ilgili izlenimlerimi paylaşarak başlıyorum.
Stadyuma metro ile Halkapınar veya Stadyum durağında inip 10 dk. mesafeli bir yürüyüş sonrası rahatlıkla ulaşılabiliyor. Dolayısıyla İzmir'in metroya ulaşımı olan her semti, trafiğe takılmadan rahatlıkla maçlara gidebilme olanağına sahip. Maçlara diyorum çünkü Halkapınar Kapalı Spor Salonu ile İzmir Atatürk Stadyumu yan yana; bu İzmir için gerçekten güzel düşünülmüş bir metro hattının ve planlamanın sonucu. Dünkü maçta da gerek kentin futbol hasreti, gerek ulaşım kolaylığı stadın tam kapasiteye yakın dolulukta olmasının en önemli sebepleriydi.
Özetle, İzmir Atatürk Stadı uzun yıllar önce amaca hizmet etmiş, ancak artık futbol izlemek için yetersiz kaldığı aşikar bir yapı. Yukarıda tek tek saydığım etkenler sonucunda İzmir'de yapılacak herhangi bir futbol karşılaşmasını artık sadece televizyondan takip edeceğimi ve bir daha bu işkenceye katlanmayacağımı gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.
Mahmut Özgener'in nerede okuduğumu hatırlamadığım yeni ve modern bir stadyum müjdesi vardı, İzmir için böyle bir stad gerçekten gerekli fikrimce!
Maç için de bir kaç cümle yazayım. Milli takım performansı itibariyle hazırlık maçından beklendiği gibiydi, oyuncuların konsantrasyonu da bir hazırlık maçı konsantrasyonu şeklindeydi. İspanya maçına farklı bir gözle bakacaklarını tahmin ediyorum. Zaten oyuncu değişiklikleriyle takımdaki eksik motivasyon hali tamamiyle yok oldu, orta saha topu ileriye taşıyamadı.
Gökhan Ünal'ın futbolunu daha önce bu kadar dikkatle incelememiştim. Trabzon'daki performansını devam ettirdiği sürece daha da göz önünde olacak. Topa hakimiyeti, fizik gücünü kullanışı ve göze hoş gelen futboluyla benim en beğendiğim futbolcuydu dünkü maçta.
Volkan Demirel kendisinden hata yapmasını bekleyenleri dün de yanıltmadı ve bir kaç topa boş çıktı, elinden kaçırdı vs. Artık alıştım kendisinin bu düzensiz performansına. Umarım bir gün düzelir.
Görüşmek üzere...
08 Şubat 2009
3 Büyük(!)ler

22 Ocak 2009
Medya Üzerine

Futbolculuk hayatının fiziksel zorluklarını bir kenara bırakalım. Her futbolcu profesyonel olarak davranmak ve belli dozda eleştiriyi kaldırmak zorunda. Lincoln de kendisi hakkında her daim iyi şeyler yazılmasını istemediğini, ancak sadece gerçeklerin dile getirilmesi gerektiğini belirtmiş zaten.
Yahu düşünsenize; gazete başında dayayıp döşeyen, destekli atabilme yetisine sahip bir gazetecinin haberi onlarca kişinin gerçeğine dönüşüveriyor bir anda. Üstelik yapılan haberin yalan olduğunun anlaşılması bile o haberi yapan kimsenin saygınlığını azaltmıyor. Olan yine göz önünde bulunan futbolcuların ruh haline oluyor.
Kıymet bilmek ve yalan habere itibar etmemek gerekiyor. Her oyuncunun bazı dönemlerde kötü oynama hakkı olmalı, futbolcunun sadece iyi oynadığı dönemde destek çıkmak ise en kolayı.
Kezman'ın gidişine sebep belki tek forvet sisteminin adamı olmamasıydı; ama onun da moralman çöküşüne en büyük sebep üstüne fazla gidilmesiydi.
Keşke herkes Aragones kadar tecrübeli olsa da medya istediği kadar asparagas üretse. İlk yarıda Kayseri'ye 1-4 kaybedilen maçta yapılan "I Love You Zico" tezahüratlarını sorduklarında kurt hocanın yanıtı tecrübe göstergesiydi adeta: ''Bu konuda söyleyecek bir şey yok. İşler iyi gidince taraftar 'Seni seviyorum Aragones' diyecektir''.
Biz geride kalanların ardından bakmayı ve "kıymetini bilemedik" cümlesini severiz ne de olsa. Bakalım medya'nın bu seferki kurbanı kim olacak. Kimin kıymetini gönderince anlayacağız, var mı söylemek isteyen?
Aragones'i arayacak mıyız dersiniz 3 sene sonra?
16 Ocak 2009
The Rifles

14 Ocak 2009
Memo ve Indiana Pacers'e attığı 43 sayının kısa bir videoda özeti var. Gurur duyduk lan!
Devam...
Okunduğunu bilmek ayrıca haz veriyordur elbette, bunu en iyi futbol bloglarında gördüm. Kaldı ki bu blogları takip ederken de ayrıca bir haz duyuyorum. Hobisini, hayatını, fikirlerini yazıyor insanlar. Gayet samimi bir biçimde hem de.
Bu işin peşini bırakmayacağım, söz veriyorum. Kendime...
14 Ocak
Anlamlı.
Evde oturmuş keyfini çıkarıyorum yalnızlığın. Saatlerdir çay içiyorum. Saat 9 buçuktan itibaren Avrupa Yakası'nın kalan kısmını izledim. Yeni bölümü yayınlamayacaklar sanıyordum. Demek ki ekonomik kriz nedeniyle 2 ay ara verdi geyikleri yalanmış.
Az önce de Fenerbahçe Erkek Voleybol takımının Cska Sofya'yı 3-2 yenerek Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek finale çıkma başarısını gösteren ilk Türk takımı olduğu haberini aldım. Eh bundan güzel haber yoktu bugün.
Devamı birazdan...