20 Şubat 2010

Garip hafta, güzel haftasonu...


14 Şubat'ta bro' ile Recep İvedik 3'ü izledik. Gidip gülmek ve hayatı biraz unutmak lazım, önyargıları boşverin. Gitmediyseniz özellikle ruh halinizin negatif olduğu bir gün gidin o filme.

Pazar gününün ardından haftaya müdür terörü ile başladım. Soru sorarken insanlar cevap alabilmek için "es" koyarlar. Bu kadın beş soru ile karşımda. Ben beş soruya cevap ararken arkadan 3 tane daha geliyor. Ve devam ediyor böyle. Pazartesi gününü adeta kişisel deprem ile geçiriyorum, akşam saatlerini zor ediyorum.

Akşam saatlerinin gelmesini beklerken bir arkadaşım arıyor. Bana iki haberi var, birincisi Ankara'da bir firma ile iş görüşmesine gideceğini müjdeliyor. İkincisi de eşi ile Ankara'da bulunacağı sürede canları ciğerleri kedilerini emanet edecekleri güvenli ve sıcak bir yuva aradıklarını ve aklına ilk benim geldiğimi söylüyor. Hemen bir organizasyon ile eve 1 haftalık bir iran kedisi misafir oluyor.

Eve geldiğimde 1 haftalık kedi demosu kızımız etrafı koklamak ve evi tanımakla meşgul. Ama belirtmeliyim, dünyanın en uslu ve tatlı bakışlı kedisi. Hiç sırtüstü uyuyan kedi gördünüz mü? Ya göbüşünü okşatmaktan keyif duyan? Direkt eve neşe kattı kızcağız gelir gelmez.

Gece saat takribi 5 civarı miyav miyav seslerle uyandırdı bizi. bütün bir hafta boyunca yaptı aslında bunu. Son günlerinde alışmış gibiydik ama yine de zaten erken uyandığın bir hafta uykudan miyav sesleri nedeniyle feragat etmek zor geliyor. Bu tip küçük sıkıntılarla evde buna benzer bir canlı besleme sorumluluğu almanın çok da kolay olmadığını anladık. Adeta küçük bir bebek gibi ilgilenmek gerekiyormuş.

Bugün de öğleden sonra arkadaşımın evine götürüp bıraktık kızımızı. Ayrılmak kolay değildi, çok alışmıştık ona. Evlerinden ayrılırken bi öpücük konduruverdim başına.

Sonrasında Taksim'e gittik. UEFA - Only a Game? sergisini gezdik. Çıkıp o güzelim Harbiye dürümden yedik abimle (merak edin bunu çünkü gerçekten inanılmaz bir lezzet, İstiklal Caddesi'ndeki ilk Mc Donald's'ın köşesinde başlayan sokağa dalıyorsunuz. ilk ara caddeyi geçince sanırım üçüncü veya dördüncü binanın en üst katına çıkıyorsunuz. harbiye dürüm söyleyip üstüne bir de parmaklarınızı yiyorsunuz. bunu yaptığınıza pişman olmayacağınızı garanti ederim).

Dürüm sonrası şiştiğimizi farkedip biraz rahatlamak amacıyla Tünel'e kadar yürüdük. Bir arkadaş daha katılınca aramıza kendimizi Galata köprüsünde bulduk, çay içip manzaranın keyfine vardık.

Dönüşte Nevizade - Sanat Cafe'de 8 kişi buluştuk ve oradan ayrılıp karaoke bar geyiklerine girdik. Gecenin ilerleyen saatlerinde pek fazla kimse kalmayınca da geri döndük eve.

Yarın dinlenme ve ev işleri günü. Hayatımıza renk kattığı için kedi kızımıza ve bugün için İstanbul'a teşekkürler...

2 yorum:

Adsız dedi ki...

yapıcak çok şey var istanbul'da..nekadar şanslısın..
buarada recep ivedik3 bence de harikaydı,insanları anlamıyorum:)..

İbibiklibilibili dedi ki...

Yapacak çok şey var İstanbul'da, o yüzden vakit buldukça farklı yerlere gitmek ve olabildiğince farklı şeyler tecrübe etmek gerekiyor.

Yani aslında çok farklı bir yere gitmeye de gerek yok, Taksim'de kalabalığın kucağında yürümek bile iyi geliyor insana.

Buna rağmen Ankara da arkadaşlık yönünden değişilmez, nedense daha bağlı oluyor insan Ankara'da birbirine. 5 yıllık okul hayatımda bunu çok iyi tecrübe ettim diyebilirim Ankara'da...

Şahan'a gelirsek, kendisi biraz genel anlayışa aykırı bir adam, kimileri fazla ukala buluyor. Bu onun yaptığı işin iyi olmadığı anlamına gelmiyor. "Ay bu çok krooo" evet zaten bir kronun hayatını bir entelektüel gibi canlandırması düşünülemezdi değil mi :) herşey bi kenara o yüzden, bence gülmek için birebir.

Powered By Blogger

İzleyiciler