14 Şubat 2010

Bazı şeyler...

Bugün Pazar. 2 haftadan sonra yeniden İstanbul'dayım. (İstanbul geçen bir cümlede "ben" geçiyorsam ne mutlu bana.)

İki haftamı şehir dışında geçirdim. Kaplumbağa misali bavulumla doğal gazı ve evdeki muslukları kapatıp evin kapısına kilit vuralı iki hafta geçmiş.

Hava alanında saatin gelmesini beklerken önceki gün aldığım kitaplardan ince olanını okuma fırsatı bulabildim: "Yiğit Okur - Sıfırlamak". Yıllara direnen bir muhasebecinin 30 yıldır çalıştığı fabrikanın patron öldükten sonra patronun oğluna kalması; oğlanın fabrikayı çağa uydurmak için eski düzeni değiştirmesi; muhasebecinin bu yeni düzene ayak uyduramaması nedeniyle işten ayrılması; daha sonra evinde yıllardır birikmiş eşyalarla, alt kattaki kiracı kadın ile olan komik ilişkisi vb. İlgi çekici durmuyor böyle anlatınca, ama gerçekten başarılı. Tavsiyemdir.

Neyse...İlk hafta İzmir'de bir şirkette çalıştık. Muhabbetini çok sevdiğim iş arkadaşlarım ile birlikte geçen bu hafta bana oldukça keyif verdi. Aynı zamanda hayata dair sorgulamalar da devam etti. Hayatı "sıfırlamak" gerektiğini ama nereden başlayacağımızı bilemediğimizi uzun uzun konuştuk. Gerçekten mutlu olan çok az kişi var benimle beraber burada çalışan.

Cuma günü akşamı haftasonunu kuzenimle geçirmek üzere İzmir'e döndüm. İlginç olanı bir yıl önce evimin olduğu şehre artık misafir olarak geliyor olma hissi. Yaşamayan bilemez. Zamanın izleri öylesine canlıydı ki. Arabayla diğer arkadaşları Bornova ve Buca'ya bıraktığımızda her şey Assassin's Creed'deki kuleye tırmanıp etrafı gözetlemeye başladığınızda çalmaya başlayan o garip müziğin eşliğindeki birer flashback'e dönüşüverdi. Eski evimin ve Bornova meydanının yanından geçerken özellikle hissettim bunu. Yine de tam zamanında ayrıldığım için mutlu olduğumu da farkettim, sıcak bir yabancılama hissinden sonra nihayet kuzenimin evine ayak basabildim.

Kuzenim de yıllar sonra pek de sevmediği bir bölümden mezun oldu. Ben evine ayak bastığımda son dersi de geçtiğini öğrendiği gün olduğundan Alsancak'ta küçük bir kutlama yaptık. Onun adına sevinçliyim, yakın zamanda da İstanbul'a geleceği ve burada çalışmaya başlayacağı için ayrıca kendi adıma da sevinçliyim. Ailem içinde muhabbetini daima arayacağım ender insanlardan birinin yanıbaşımda olacağını bilmek güzel. Umarım buradaki işinde de başarılı olur.

İzmir'den Bursa'ya geçtiğimde her şey yabancılaşıverdi. Bursa'daki iş saçma, şehir saçma, ekip daha da saçmaydı. Hele haftanın son iki günü müdürüm eşliğinde kabus gibi geçince iyiden iyiye artık işten sıkıldığımı ve İstanbul'u çok özlediğimi farkettim. Dönüş yolunda haftasonu çalışmam gerektiğini öğrenince sinirimden söylenip durdum. Cumartesi günü evden çalıştım, internet sağolsun. Olmasa çalıştığım süre ancak işyerine gidiş - dönüşüme yetecekti.

Aynı günün gecesi bir arkadaşımla konuşurken farkettim ki işi nedeniyle bir insanın tatmin olması öyle kolay değil. Herkes geleceğini sağlama almak için belli sıkıntılara katlanıyor. Kendi açımdan üniversitedeki hayatımla artık karşılaştırma yapmamam gerektiğini görebiliyorum. Üniversitedeki sosyal hayat ve kaygısızlığı çok arıyorum ama konuştuğum arkadaşım hala benim mezun olduğum okulda olduğunu ve hiç birşeyin eskisi gibi olmadığını söyleyince daha sağlıklı düşünebildim sanırım.

Yine de arayış önemli ve var olan ile yetinmek bana göre değil. Bu haftanın bana iyi şeyler getirmesini diliyorum. Bunu okuyanlara da iyi şeyler getirsin.

Yeniden ve daha mutlu bir şekilde görüşmek üzere


Hiç yorum yok:

Powered By Blogger

İzleyiciler